Aşkın biyokimyası nedir? Dr. Ayşegül Çoruhlu, aşkın biyokimyasını anlattı
Aşk, hayatımızın tam merkezinde bulunan ve tarifi mümkün olmayan bir duygudur. Herkesin açıklamaya ve nedenini bulmaya çalıştığı, üstüne şarkılar ve şiirler yazılan aşka daha bilimsel bakmaya ne dersiniz? Dr. Ayşegül Çoruhlu, aşkın biyokimyasını anlattı. İşte, Ayşegül Çoruhlu’nun aşkın biyokimyasına dair sözleri.
Dr. Ayşegül Çoruhlu, sözlerine “Evrimde canlılar kendilerine uygun, soylarını sürdürebilecekleri partnerleri bularak bir araya gelmek, onlarla çiftleşmek, onları korumak ve sonra topluluklar halinde bir araya gelerek topluluğun sınırlarını belirlediler. Kadın ve erkeğe hormonları üzerinden görevler biçilmiş oldu. Çok ilkel taraftan baktığımız zaman kadını östrojen, erkeği de testosteron anlatır diye biliyoruz. Testosteron için kas yapan hormon, erkeklik hormonu, kavga, agresiflik gibi şeyler diyoruz. Östrojen ise daha kabullenen, daha yumuşak, daha korumacı bir hormon. Bu ikisine kabaca baktığımızda ikisi de cinsiyeti belli ediyorlar. Bu yüzden bunlara cinsel çekimle ilgili hormonlar diyelim. Erkeklerde libidoyu testosteron çok anlatıyor. Kadınlarda da testosteron vardır ve libidoyu etkiler. Ama östrojenin de libido değeri vardır çünkü kadınlar östrojenin çok olduğu menstrual periyod dönemlerinde o arzuyu daha çok duyarlar. Fiziksel arzu için bu iki hormonu masaya koyabiliriz.” diyerek başladı.
“Bizde aynı zamanda dopamin, seratonin, oksitosin ve vazopressin hormonu vardır. Seratonin çok huzurlu bir hormon ve mutluluk hormonu. Tatminli ve yumuşak bir hormon ancak aşkın ilk evresinde o olmuyor. Aşk daha çok dopamin ile başlıyor. Dopamin bizim bir şeyi almaya ve o şeyin büyüklüğüne göre heveslenmemizi sağlar. Yataktan kalkınca bugün neler olacağının coşkusunu verir. Risk almayı ve bazen de o riskleri kontrolsüz almayı sağlayan bir hormondur. Mesela birisi bungee jumping yapmak istiyorsa, dopamin duymak istiyordur. Siz Instagram’da bir fotoğraf koyduğunuz zaman, mikro bir dopamin hazzı alıyorsunuz. Çoğu aşkın başlangıcında aşk hücresi dokunmayı temsil ettiği için ondaki hazzı düşünmek de dopamini işin içine sokmuş oluyor. Her zaman herkeste aynı şiddette olmuyor ama bazı aşklar çok şiddetli oluyor. Doğru olan aslında ilişkinin başında dopamin hormonunun yüksek olması ve o heyecanı yaratmasıdır.”
“Çalışmalara göre diyelim ki biriyle ilk buluşmaya çıktınız. O ilk buluşmaya çıkanlar eğer bir korku filmine giderlerse, orada yaşanan dopaminin etkisiyle daha romantik bir ilişkiye girerler. Orman gibi bir yer düşünün ve orada bir nehrin üzerinde incecik iplerden oluşmuş bir köprü olduğunu düşünün. Çiftlerin bazılarını o köprüden geçiriyorlar, bazılarını ise geçirmiyorlar. Köprüden geçen çiftlerin arasındaki çekim daha yüksek oluyor. Yani dopaminin o tutkuyu yarattığı söyleniyor. Başlangıçta iyi ancak dopamin bir hazdır ve haz merkezleri kolay doyar. Dopamin çabuk doyduğu için doyduğunda bir üstünü ister. Sosyal medya da tamamen böyledir. Dopaminden sonra sıra seratonine geliyor. Seratonin ile daha uyumlu, daha arkadaşça, daha birbirinin yanında konuşmadan da durabilen huzurlu bir aşk dönemine giriliyor. Abartınca da ‘kanka’ olunuyor ve aradaki çekim yavaşça azalıyor. Daha sonra ise bazıları ilişkiyi sürdürüyor bazıları da sürdürmüyor. Sürdürenlerin ne yaptığına bakıldığında, iki hormon karşımıza çıkıyor. Biri vazopressin, diğeri ise oksitosin.”
“İlişkiler söz konusuysa bence günlük hayattaki yataktan kalkamama, tatsız tuzsuz hal de yine dopamine bağlıdır. Bir sürü insan seratonin artırıcı antidepresan kullandığı halde ben temel meselenin dopamin dengesizliği olduğunu düşünüyorum. Elektronikler dopaminin büyük bir tarafını oluşturur ve kullanılan mavi ışık ile birlikte kendine bağımlı kılar. Yapılacak en iyi şey akşamları elektroniklere veda etmek, evdeki parlak ışıkları kapatmak ve vakitlice karanlıkta yatmaktır. Daha da doğrusu, sabah gün ışığı ile uyanıp lens ve gözlük olmadan güneşin doğuşunu izlemek ve güneş ışığını doğrudan almaktır. En iyi dopamin bu şekilde alınıyor. O yüzden uyduruk dopaminler kovalayacağımıza sadece sabah bunu yaparak bayağı bir yol yürüyebiliriz.”
Dr. Ayşegül Çoruhlu’nun aşkın biyokimyasını anlattığı videoya buradan ulaşabilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=waH-IDglMHU
Aşkın Kimyası Nedir?
Aşk, insanoğlunun en eski ve gizemli duygularından biridir. Ancak, aşkın ne olduğunu ve neden insanları bu kadar çeken bir his olduğunu tam olarak anlamak mümkün değildir. Geleneksel olarak, aşkın romantik bir duygu olduğu düşünülür, ancak aslında aşk, birçok farklı şekilde ifade edilebilir ve farklı insanlar için farklı şeyler ifade eder. Peki, aşkın kimyası nedir? Aşkın kimyası var mıdır? Aşkın kimyası nasıldır?
Aşkın Kimyası Var Mı?
Birçok insan, aşkın gerçek bir kimyası olduğuna inanır. Aslında, insan beynindeki kimyasal değişikliklerin aşkı tetiklediğine dair kanıtlar vardır. Aşkın kimyasal bileşenleri, özellikle beyinde salgılanan nörotransmitterlerdir.
Aşkın Kimyası Nasıldır?
Aşkın kimyası, beyindeki nörotransmitterler tarafından kontrol edilir. Dopamin, noradrenalin ve serotonin gibi nörotransmitterler, aşkın kimyasında önemli rol oynarlar. Bu nörotransmitterler, insanlarda aşk hissi uyandıran duygusal tepkileri tetikler.
Dopamin
Dopamin, beynin ödül merkezinde önemli bir rol oynar ve aşkta birçok kişi tarafından salgılanır. Dopamin, özellikle karşılıklı aşk durumlarında, mutluluk, neşe ve heyecan gibi pozitif duyguları tetikler. Beyindeki dopamin seviyeleri, aşkın yoğunluğunu ve süresini belirleyebilir.
Noradrenalin
Noradrenalin, aşkın kimyasında önemli bir nörotransmitterdir. Noradrenalin, beynin stres ve heyecanla ilgili bölümlerinde üretilir. Aşık olan kişilerde noradrenalin seviyeleri yüksek olduğundan, kalp atış hızı ve kan basıncı artar, nefes alma hızı artar ve terleme gibi fiziksel belirtiler gözlenir.
Serotonin
Serotonin, beynin mutluluk merkezinde önemli bir rol oynar. Serotonin seviyeleri düştüğünde, depresyon ve endişe gibi negatif duygular ortaya çıkar. Aşık olan insanlarda, serotonin seviyeleri düşebilir, bu da aşkın yoğunluğunu artırabilir.
Aşkın Kimyası Nasıl Oluşur?
Aşkın kimyası, beynin birçok bölgesinde ve nörotransmitterler arasındaki karmaşık etkileşimler sonucu oluşur. Bu etkileşimler, beyindeki nöronlar arasındaki bağlantıları etkiler ve aşkın kimyasal sürecini başlatır.
Aşık olan kişilerde, beyindeki dopamin seviyeleri artar ve bu da mutluluk, neşe ve heyecan gibi pozitif duygulara neden olur. Aynı zamanda, beyindeki noradrenalin seviyeleri artar ve bu da fiziksel belirtilere neden olur, kalp atış hızı ve kan basıncı artar, nefes alma hızı artar ve terleme gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtiler, aşık olan kişilerin birbirlerine yakınlaşmasına ve bağlanmasına yardımcı olabilir.
Aşkın kimyası sürecinde, beyindeki serotonin seviyeleri de etkilenir. Serotonin, beynin mutluluk merkezinde önemli bir rol oynar ve aşık olan kişilerde düşebilir. Bu, aşkın yoğunluğunu artırabilir ve aynı zamanda aşık olan kişilerin diğer insanlara karşı olan duyarlılıklarını da artırabilir.
Aşkın Kimyası Nasıl Etkilenir?
Aşkın kimyası, birçok faktörden etkilenebilir. Aşık olan kişiler arasındaki fiziksel temas, özellikle dokunma, beyindeki dopamin seviyelerini artırabilir. Aynı zamanda, kişinin beğenisine uygun bir yemek yemesi, bir konser veya etkinlikte bulunması gibi diğer keyifli deneyimler de dopamin seviyelerini artırabilir.
Aşkın kimyası, aynı zamanda strese de duyarlıdır. Özellikle, ayrılık veya reddedilme gibi negatif deneyimler, beyindeki noradrenalin seviyelerini artırabilir ve depresyon, endişe ve üzüntü gibi duygulara neden olabilir. Bu nedenle, aşk ilişkileri bazen inişli çıkışlı olabilir ve aşkın kimyası süreci, diğer duyguların da etkisiyle karmaşık bir hale gelebilir.
Sonuç
Aşkın kimyası, insanlar arasındaki romantik ve duygusal bağların bir parçasıdır. Beyindeki nörotransmitterler, özellikle dopamin, noradrenalin ve serotonin gibi kimyasal bileşenler, aşkın yoğunluğunu ve süresini belirler. Aşkın kimyası, aynı zamanda insan sağlığı üzerinde de etkilere sahip olabilir. Ancak, aşkın kimyası süreci her zaman pozitif değildir ve bazen negatif duygulara neden olabilir. Bu nedenle, insanlar aşk ilişkilerinde dikkatli olmalı ve aşkın kimyası sürecinin tüm yönlerini anlamaya çalışmalıdır.