Cildimiz bize ne anlatıyor?
Yüzün kızardığı zaman ya kızmışsındır ya utanmışsındır. En bariz ve günlük hayatta en sık karşılaştığımız olgudur. Derimizi gerek mesaj alma, gerekse de mesaj verme konusunda bir araç olarak kullandığımız organımızdır. Hatta en önemli organımızdır. Çünkü dışa bakan bir organdır. Diğer bütün organlarımız içerdeyken derimiz dışarıdadır. Çevre tarafından gözlemlenebilir. Dolayısıyla uyarım alma ve vermede en etkili olarak kullandığımız yerdir. Buna bağlı olarak duygu durumumuza da en fazla duyarlı olan, çünkü bütün bedenimizi sarması ve sinir sistemimizde yoğun etkileşim içerisinde olması hasebiyle de, sinir sistemimize ve duygu durumumuzda en fazla hassas olan organımızda yine derimizdir.
Egzama neden olur?
Egzama dokunulmama, temas edilmeme, sevgisiz kalma. Bakım veren kişinin, sorumlu olan kişinin uzaklaşması yalnız kalma durumlarında ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Deri “ben dokunulmak istiyorum” diyor. “Uyaran almak istiyorum” diyor. “Var olduğumu hissetmek istiyorum” diyor. Mesela ergenlerde çok sık karşılaştığımız bir olgudur bu. Ne yaparlar? Kendilerine faça atarlar keserler kendilerini. Neyi keserler? Deriyi keserler. “Bak” diyor, “Ben seni görüyorum” diyor. “Bak” diyor “var olduğunu hisset” diyor. “Hiç uyaran almıyorsun ya” diyor. Kimse seni görmüyor ya kimsenin duymuyor kimse seni hissetmiyor ya” diyor. Bak diyor “Ben seni gördüm” diyor ve kendi kendine çizik atarak orada yoğun bir uyarıcı veriyor. Ama ne üzerinden veriyor bu uyarımı? Deri üzerinden veriyor. Öylesine yoğun bir hissizlik hali içerisindeki var olduğunu hissedebilmek adına kendine zarar vermeyi göze alıyor. Ama buna rağmen yine de acı hissetmiyor. “Kanım aktığı zaman o kanın” diyor. “Sıcaklığından” diyor. “Azıcık” diyor. “Kendi varlığımı” diyor şey yaptım diyor.
Dolayısıyla egzama da, işte ayrılık anksiyetesi. Annenin seven kişinin ayrılması. Onu bırakması. Esasında o içimizdeki çocuk bu şekilde dışa vuruyor. O yalnızlığını, o terk edilmişliğini, o kaygı halini. Ne oluyor? Döküntüler başlıyor ve merhem sürüyorsun. Yani kendine dokunuyorsun. Ne zaman ki o belirtiler ortaya çıkmaya başlıyor. O zaman kişi bir şeyler oluyor bende bir şeyler yolunda gitmiyor diyor. Doktora gidiyor. Doktorlar bunun fizyolojik sebeplerden değil de psikolojik faktörlerden olabileceğini vurguladıkları andan itibaren kişi kendi içine dönmeye başlıyor.
Sivilceler neden çıkıyor?
Sivilceler ağırlıklı olarak ergenlikte çıkar. Dolayısıyla kişinin yüzünde özellikle sivilce çıkmış olması bize ergenliği çağırıyor. Biliyorsunuz uzamış ergenlik dediğimiz bir olgu var. Bazı insanlar ergenliğe bitiremiyorlar. Hatta bazıları hiç başlayamıyorlar. Uzamış ergenliği içerisinde olan insanlarda ilerleyen yaş evrelerinde, kimi zaman yoğun, kimi zamanda daha düşük yoğunluklu sivilce atakları söz konusu olabiliyor.
Saç dökülmesinin nedenleri
Saç dökülmesinde de yine egzama bir tür egzamanın rol oynadığı bilimsel araştırmalar ortaya koyuyor. Orada da yine aynı şekilde dokunulmama. Eskiden Kolsuz Agop vardı. Şöyle derdi. “Saçınızı tarayın. Tarak değen saç kolay kolay dökülmez.“. Temas var orada. Allah’ın Resul Hadis-i Şerif var. “Yetimi gördüğünüzde başını önden arkaya doğru, öksüzü de arkadan öne doğru okşayın” diye. Niye? Dokunun ona çünkü yetimlere kimse dokunmuyor. Onlar o dokunulmamanın, o temas eksikliğinin etkisi ile bir yokluğun, bir hiçliğin içerisine sürükleniyorlar. O ten hiçbir şekilde bir temas hissedemiyor. Diyor ki “Onları gördüğünüz zaman dokunarak görüldüklerini ve dolayısıyla da var olduklarını hissetmelerine sağlayın.“.
Dolayısıyla egzamada da içimizdeki çocuk yetim ve öksüz. Dışarıya beni görün beni duyun. “Ben Yusuf misali, kör kuyuların içerisinde kaldım” mesajı veriyor.
Sedef ve deri hastalıkları
Deri hastalıkları temelde hepsi aynı. Sedef hastalığında da ifade edilememiş duyguların bir dışavurumu var. O da yine ruhumuzun sessiz çığlığı. Artık ruhsal problemler aracılığıyla kendini ifade edemediğinde. İşte nedir ruhsal problemler.
- İsteksizlik, boş vermişlik
- Snlamsızlık
- Tat tuz alamama
- İçimizden bir şey yapmak gelmeme
- Öfke
- İştah eksikliği
- Dikkat dağınıklığı
- Aşırı zihinsel yükleme
Vesair gibi belirtilerdir. Ama buna rağmen kişi yine de “yıkılmadım ayaktayım” diyerek hayatına devam eder. Ruhunun çığlığını duymaz. Bunlar ruhun çığlıklarıdır. O zaman işte ruh ne yapar der ki ben sana sesimi duymak zorundayım. Hani çığlık atıyorsun duymuyor ne yapıyor bu sefer? Aynı şekilde bedensel belirtilerle kendini dışa vuruyor. İşte psikosomatik hastalıklar dediğimiz, psikolojik kökenli fizyolojik belirtileri olarak kendini dışa vuruyor. Hadi bakalım şimdi de kayıtsız kalabilecek misin? diyor. Başlıyorsun doktor doktor dolaşmaya ama sorunun temelinde psikolojik faktörler yola yattığı için fizyolojik müdahaleler çoğu zaman istenen sonucu veremiyor. İşte orada artık kişi anlıyor ki bu işin içerisinde başka bir şey var. İçe dönmeye başlıyor. Bir arayışa giriyor. İçinde ihmal ettiğin bir çocuk var, kendi öz benliğini annen baban görmedi. İhmal etti. Sen de görmedin. Duygularını duyumsayamadın dışarıya çıkartamadın. İfade edemedin ve bunlar artık kendilerine alternatif bir yol ayırıyor ve kendileri bu şekilde görünür kılmaya çalışıyorlar. İçine dön. İçindeki o çocuğu gör. Onu kucakla yaralarını iyileştir. Göreceksin sorunların büyük ölçüde ortadan kalkacak. Çözülmeye yüz tutacak. Dolayısıyla psikolojik kökenli fizyolojik sorunların, çözümün sürecinde kesinlikle psikoloji, psikoterapi olmak zorunda. Tamamlayıcı, destekleyici ön açıcı bir yöntem olarak.